Amanos daglari hakkinda bilgiler

Amanos daglari hakkinda bilgiler

          Amanos dağlarının dünyadaki önemi ne yazık pek fazla bilinmemektedir. Oysa bu dağlar orta Avrupa ve Karadeniz iklim kuşağının kuzey yarım küredeki en son halkasıdır. Amanos dağlarını Kuzey Amanoslar ve Güney Amanoslar diye iki farklı kutup olarak incelemek gerekir. Bunun sebebi ise Amanos dağlarını ikiye ayıran Deliçay deresi ve havzasıdır. Deliçay havzası diye isimlendirdiğimiz bu havza Amanos dağlarını ikiye ayırmaktadır. Bitki çeşitliliğinin ve hayvan çeşitliliğinin çoğunluğu Deliçay havzasında bulunmaktadır. Güney yarım küreye en yakın olan bu iklim kuşağı Türkiye coğrafyasında Karadeniz iklimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında orta Avrupa iklim kuşağının özelliklerini taşıyan Karadeniz iklimi Orta Avrupa dağları ve ormanlarının uzantısıdır. Bu özellik Türkiye toprakları üzerinde kilometrelerce plato, düzlükler, kıraç dağlar ve tepeler bırakarak karşımıza doğu Akdeniz de tekrar karşımıza çıkmaktadır.   
          Amanos dağları, ayrıca Toros dağlarının güneye uzanan bir kolu olup, Gaziantep ili Nurdağ ilçesinden başlayarak Hatay ili Samandağ ilçesinde sona ermektedir. Hatta bu dağların başlangıç noktası Kahraman Maraş Murat (Çimen) dağıdır. Ama Murat dağında bio çeşitlilik yapaylık gösterdiği için başlangıç noktası resmi olmasa da Nurdağ sayılır. Çünkü murat dağı tamamen karasal iklim kuşağında kalmakta ve sonradan oluşturlmuş ormanlarla kaplıdır. O yüzden bio çeşitliliğin bir kısmı amanosların tamamına uymamaktadır. Fakat yinede resmi başlangıç noktası, bir kısmı Kahraman maraş sınırları içinde kalan Murat (Çimen)Dağ’dır. Tam bitim noktası İskenderun Arsuz’da bulunan (Domuz) Totoz burnudur. Fakat burunun devamı ve arka yüzeyi Samadağ olduğu için bitim noktası olarak burayı isimlendiriyoruz. Yaklaşık 4000 kilometrelik alanı kapsayan Amanos dağlarının uzunluğu 175–180 kilometreye yaklaşır. Genişliği 15–30 km arasında değişir. Dağların diğer bir ismi de halk arasında Gâvur dağları, Nur dağları ve Bereket dağıdır. Amanos dağları 2000 rakıma kadar dik yamaçlı dağ biçimindedir.   Bu uzantı içerisinde bitki örtüsü olarak yer yer farklılıklar gösterir. Farklılık Kahraman Maraş ve Gazi Antep Nurdağ bölgesinde kıraç-kaya ormanlık, Osmaniye Cebel köyünden başlayıp İskederun Denizciler köyüne kadar sık orman ve ağaçlıktır. İskenderun yamaçları yine İskenderun Sarımazı köyüne kadar kızılçam ağırlıklı kıraç tepelerden oluşur. Sarımazı köyünden itibaren Samandağ’a kadar olan kısım yani Arsuz yamaçları Karaçam ve Kızılçam ile makiliklerden ibarettir. Amanos dağlarının doğu yönü ise çok değişik bir iklim örtüsüne sahiptir. Doğu yönünde artık çeşitlilik azalmış bitki örtüsünün yerini kayalık tepeler ile kıraç ve kayalık dağlar almıştır. 
        Çünkü doğu yönü karasal iklim barındırır, Amanos dağları Orta Akdenizden yükselen sıcak ve nemli havanın doğu yönüne geçişine müsaade etmemektedir. Amanoslar doğu ile batı arasında perde görevi yapar nemli sıcak hava batıda soğuk kuru hava ise doğuda kalır. Bu özelliğinden dolayı dağların zirvelerinin bazı kısımları batı ağaçlık yönünden bakıldığında kel görüntüsü verir. Oysa dağın arka yamaçları zaten kıraçtır. Doğu yönünde kalan yerleşim alanları Kırıkhan, İslâhiye ve Hassa ilçeleri dağları tarımsal amaç ile ısınma amaçlı kullanıldığı için tahribat bu yönde daha çoktur. Zaten ağaç açısından az olan dağlar insan eli sayesinde de yok edilmektedir. Güney batı uç noktasını yani denizde bitim noktasını oluşturan Samandağ ilçe yerleşim alanı her iki taraftan değişik havayı bünyesine alabildiği için bitki çeşitliliği karışık bir yapı gösterir. Amanos dağları bu bölgede denize dik açı uzanmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Samandağ bölgesinde bulunan vadilerin iç kısmı küçük zonlar halinde olup deliçay havzasına benzemektedir. Fakat boyut olarak deliçay havzası kadar değildir.  Alan ayrıca tarihi doku açısından da önemli bir merkezdir. Nesli tükendi diye bilinen çizgili Sırtlan en son bu yörede görülmüştür. Yabani keçi hem Arsuz hem Samandağ’ın ortak paylaştığı Amanosların en son uç noktası olan bu dağlarda yaşar.
          Arsuz da bu amaçla korunmuş yabani keçi koruma alanı mevcuttur. Birçok Tabiat koruma alanları ile Kültürel varlıkları koruma alanları mevcut olan dağlar ve etrafındaki yerleşim alanları bugün itibarı ile Habib naccar dağı kültür varlıkları, Arsuz yaban hayatı koruma alanı, Tekkoz tabiat koruma alanı, Kengerlidüz tabiat koruma alanı, Mitisin karaca koruma sahasını Amanos dağları bünyesinde barındırmaktadır. Dağlar açısından bugün gelinen en son nokta ise dağların milli park yapılma düşüncesidir. Fakat yaylacılık faaliyetlerinin bölgede yoğun olması dağların tamamının milli park yapılmasına engel teşkil etmektedir. O yüzden belirli zonlar dâhilinde yapılması düşünülebilir.
          İşte bu açıdan önemli olan deliçay havzası hem bitki çeşitliliği hem hayvansal yaşam açısından ayrıca iklim dengesi yüzünden önem teşkil eder.
          İklim dengesi bu yörede farklı bir boyut kazanır, sebebi ise orta Akdenizden yükselen sıcak ve nemli hava deliçay havzası üzerinden, karasal iklime geçiş yapar. Havza metre olarak geniş ve uzun, yükseklik olarak sıcak havanın geçiş yaptığı nokta rakım olarak düşüktür. Bu kadar geniş olan havza sıcak havayı içine alıp sonra doğuya doğru gönderir. Fakat dağın güney ve kuzey yamaçları oldukça yüksektir. Güney yamaç zirve yüksekliği rakım olarak 2240 metre, kuzey yamaç yüksekliği ise 2065 metredir. Güney zirvesi mığır tepesi, kuzey zirve ise keldağ tepesidir. Amanos dağlarının en yüksek zirvesi kuzey uç noktasında bulunan Haruniye (Düziçi) Düldül (2268) tepesidir. Mığır 2240, Keldaz 2065, Keldağ 2040 metredir.
          Deliçay havzası dışında birçok havza daha mevcut olup, bu havza özelliğine sıcak havayı karasal iklime püskürtme özelliğine sahip değildir. Havza ile benzer özellik taşıyan İskenderun yarık kaya olup, yarık kaya genişlik olarak dar ve kayalık olması nedeninden sıcak havayı içinde tutamamakta bu yüzden bitki yaşam ortamı sağlayamamaktadır. Sadece deliçay havzası ile benzer özelliği püskürtme özelliğidir. Bitkisel açıdan benzer özellik taşımaz. Bitkisel ve yaban hayatı benzerliği yönünden Erzin Gökgöl havzası ile Osmaniye Karaçay havzası benzer özellik taşır. Fakat bunlarda yeterli derecede hava sülkilasyonu sağlayamadığı ve Amanos dağlarını merkezi açıdan ikiye ayıracak genişlik ve büyüklükte olmadığından bu boyutta özellikli değildir. Belen havzası ise Hem kısa hem de dardır. Bitki çeşitliliği yoğun değildir. Ama nemli havanın geçişini bu havzada sağlar fakat deliçay havzası yoğunluğunda değildir. Çünkü havza kısa olup farklı olarak ta ayrı yönlere geçiş sağlamaktadır. Deliçay havzası doğuya, Belen havzası güney doğuya geçiş sağlar. İskenderun yarık kaya ile deliçay havzası batı ağız kısmında kalan yerleşimler özellikle İskenderun ve Dörtyol ilçesine bağlı Kuzuculu kasabası aşırı derecede rüzgara maruz kalan bölgelerdir. Hava sülkilasyonu normalin üzerinde olup, yaz aylarında nemli sıcak, kışın ise bol yağışlı, rüzgarlı ve ılımandır. Böyle bir iklim özelliği Amanos dağlarının bir gerdanlık gibi doğu Akdeniz bölgesine kuzeyden güneye doğru yayılıp uzanmasıdır.
         Bu havzalar içerisinde diğer önemli havzalar Erzin gökgöl ile Osmaniye Karaçay havzasıdır. Antakya şehir merkezi içinden geçen Asi nehri geçtiği yerlerde bölgeye çeşitlilik kazandırır Asi deltası diye isimlendirdiğimiz nehir yatağı kuş göç yolları üzerinde bulunmaktadır. Fakat nehir yatağı doğal oluşumdan çok tarımsal faaliyetlerde kullanıldığından çok fazla özellik taşımaz. Ama kuşlar açısından önemli bir merkez durumundadır. Antakya sadece Asi nehri ile sınırlı olmayıp, kültürel bir merkezdir. Dinler ve medeniyetler üssü olan kent Hıristiyan âleminin ilk kilisesi olan Saint Pier kilisesini Habib naccar dağında barındırır. Bitki çeşitliliği az olan tepeler geçmiş kültürlerde bilinçsiz bir şekilde kullanılmıştır. Günümüzde de bu yok oluş hala devam ediyor. Yinede dönemin kral ve kraliçelerinin dinlenmek amacıyla kullandıkları Harbiye mesire alanı bugün bile şelalesi ile göz doldurmaktadır. Habib naccar dağı ve Samandağ’da bulunan Musa dağı diye bilinen tarihi kültür yüklü bu dağlar Amanos dağlarının farklı iki kolu sayılır. Amanos dağlarını anlatırken bu iki dağdan bahsetmemek eksik olurdu.                                                                                                                                                                                   
         Belen tarihi ipek yolu üzerinde olduğundan geçmiş dönemde önemli bir merkez konumundaydı bugün ise bu önemi kuş göç yolu üzerinde olmasından dolayı doğa bilimciler tarafından devam etmektedir. Bu yüzden Belen’ de kuş gözlem evi bulunmaktadır. Avrupa ve Sibirya dan göç eden kuşlar kış gelmeden güz yani eylül ekim aylarında Belen üzerinde kümelenerek  Afrika ve daha sıcak bölgelere buradan geçit yapıp gitmekte, Mart nisan ve mayıs aylarında tam tersi olay tekerrür etmekte olup tersine göç yapılmaktadır. Bunun sebebi ise denizi aşmak ve yiyecek bulmakta zorlanan kuşlar dinlenmek amacı ile Amanos dağları üzerini tercih etmektedir.
         Tarihi kültür bakımından Antakya, Samandağ, Erzin, Dörtyol ve Dörtyol’a bağlı Kuzuculu kasabası Amanos dağları kültür varlıkları açısından öne çıkan bölgelerdir. Yakın tarih içeren bugün köy statüsünde kalan Osmaniye Cebel köyü Osmanlı döneminin doğu Akdeniz de bulunan valiliklerinden biri konumundaydı. Tarihsel kalıntılardan bugün göze çarpan günümüze kadar kalabilenleri Antakya Saint Pier kilisesi, Samandağ Titus Tüneli, Hızır Aleyhüsselam türbesi, Çevlik kaya mezarları, Erzin İssos su kemerleri ve harabeleri, Zorkun Baharat suyolu tünelleri, Kuzuculu kaya mezarları gözle görülüp gezilebilecek alanlarıdır. Oysa Amanos dağlarında daha bunun gibi gün ışığına çıkmamış bir sürü tarihi eser ve kalıntı mevcuttur. Bu kalıntıların birçoğu Deliçay havzasındadır. Latince dağ şehri anlamına gelen Mantos havzanın içinde yer alır. Dağlardaki uygarlık bugün bitki örtüsü ile kaplanmış o yüzden gün ışığına çıkamamış kalıntılardır.
         Tarihi kültürel yaşamın dışında kalan doğal oluşum mağara, kaya şekilleri akarsu yatakları görülmesi ve korunması gereken diğer unsurlardan birkaç tanesidir. Osmaniye Kalecik beldesindeki Sarvanda kalesi, Cebel yolu üzerindeki İstar kalkesi, Payas Sincan mağaraları Sincan Meryem ana suyu, Hassa Cinni Mağara, Hassa Akbez mozaik kilise kalıntıları, Arsuz Gözcüler Yanar taşları, Haruniye Kaplıcaları, Sincan Buzbuyduran mevkii, Rabat köyü kaya dikitleri ve mancınık kalesi, Hassa Akbez Gül pınarları, Payas Sincan Gökgöl, Payas deresi, İskenderun su kemerleri, İskenderun yarık kaya, Karayılan kaya geçitleri, dere yataklarının tamamı, Rabat kanyonu, Tandır kalesi, Osmaniye bordo kayalıkları, Erzin kaplıca ve ılıcası, Mığır tepesi, Keldaz tepesi ve Amanos dağlarındaki antik roma yolu kalıntıları (Küfar Yolu) ilk akla gelen yerlerdir. Ama bunca güzelliğin tamamını bünyesinde toplayan bir yer var ki o da Kuzuculu deliçay havzasıdır. Saymış olduğumuz doğal oluşum ve kültürel yapının çoğunluğu bu havza içinde mevcuttur.
          Bunlardan bir kaçı şunlardır;
      Bülke kaya dikitleri, Şıhmahmut kara gölleri, Kulak dağı su sarnıçları, Kara fenk kaya mezarları ve oluşumları, Kapılı mağarası, incirli mağara, mal deresi, kale, çat,külek, banı, küllü, gavur ören, ekizdere, çukur konuş, ayı deresi, sarı düz tarihi ören yerleri, kızıl kaya ve mağaraları, Kara mağara, küçük çaplı çağlayanlar olan çukur konuş, kızıl kaya, karlık, şifalı su, ekizdere çağlayanları, Kuzuculu Atatürk parkı kaya mezarları, Kuzuculu şifalı su alanı, Kuzuculu Zübeyde hanım park sahası akla ilk gelen isimlerdir.
      Bunların hepsinin dışında deliçay dere yatağı bünyesinde ayrı bir güzellik barındırır. Devasa çınar, çam, kayın, fındık, meşe ve diğerleri dere yatağını kaplayıp güneşin vadiye girmesine müsaade etmez. Her kıvrımı mesire alanıdır.
      Amanos dağlarında bitki yoğunluğu deliçay havzasında kümelenir. Yaklaşık değer olarak 5500 çeşit bitki çeşidinin yaşadığı tahmin edilen dağlarda Türkiye de bulunan 251 çeşit endemik bitkinin 151 türü Amanoslar da bulunmaktadır. Yüksek zirvelerde yaşam bulabilen bazı türler veya gözden kaçan bitkiler zaman içerisinde tespiti yapılıp kayıtlara geçmektedir. O yüzden tam değerin ne olduğu kaç tanesinin litaratüre nasıl veya ne şekilde geçtiği bilinmemektedir. Dağların doğu yamacındaki yaşam, dokunun bozulmasına en çok sebep veren etkenlerin başında gelir. Çünkü yaşam ve ekonomik standartların batı yakasına göre daha zor olduğu bölgede insanlar, mecburen yaşamayı sürdürebilmek için Amanos dağlarından rant elde etme yoluna gitmiştir.
Bu olumsuz hayat şartları da kaçınılmaz durumu ortaya çıkararak dağların tahrip olmasını sağlamaktadır. Zaten az olan bitki örtüsü tarlacılık faaliyetleri, yakacak odun temini ve diğer sebepler yüzünden ne yazık ki yavaş yavaş yok olmakta, Fakat buna karşın batı yakası dağları dinlenme  ( rekreasyonel ) amaçlı kullanmaktadır. Uzun sıcak yaz günlerinin dayanılmaz havasından kurtulmanın tek yolu bu dağlardır. Yaz aylarında doğu Akdenize klima görevi yapan zirveler bugünde yaylacılık tehdidi altında kalmıştır. Ekonomik açıdan doğuya göre daha iyi konumda olan insanlar dağları betonarme binalarla doldurmaya başlamıştır. Su gözleri kirlenmiş, orman artık çöp dağları ve plastik atıklarla kaplanmaya başlamıştır. Dağlarda öne çıkan bir sorun ise su gözlerinin bilinçsiz kullanımıdır. Pınarların çıkış noktasından alınan içme su şebekeleri dere yataklarının kurumasına sebebiyet vermektedir. Bir çok canlıya yaşam kaynağı olan dere yatakları bitkilerin ve hayvanların yok olmasına neden olmaktadır. Narenciye tarımı yaparak geçim yapan batı yakası insanlarını şimdiden bekleyen tehlike ise tarımsal alanlarını sulayacak suyun bir gün ellerinden nasıl uçup gittiği olacaktır. Bahçe suyu açılacak kuyularla temin edilmeye çalışılsa bile buda ekonomik olarak pahalıya geldiği için alışılmış olan rahatlık yani doğanın dengesi ekonomik olarakda bozulacaktır.                                                                                                                                                                                                                                    
        Bu yok oluşa örnek teşkil etmesi için Erzin Gökgöl havzasında bulunan Karıncalı ve Bağrıaçık yaylalarını ikiye ayıran dağ vadisinde hayat bulup, havzanın can damarı ve en büyük akarsuyu olan Karıncalı Akıntı suyunu örnek gösterebiliriz.
       Gökgöl havzasının ilk çıkış su gözü olan Akıntı pınarları Erzin halkına içme suyu sağlamak için boru yöntemi ile içme suyu olarak pınarın gözünden alınmış, buna müteakip havzanın içinden akıp hayat sağlayan su ne yazık belirli bir yerden sonra kurumaya, toprak azalan suyu emmeye başlamıştır. Kaplıcalar mevkiinde kayıp olan dere yatağındaki su da var olan canlı yaşamı buradan itibaren yok olmuştur. Erzin halkı ve yöre halkı için iyi bir mesire yeri olan dere bugün bu kapsam dışında kalmıştır. Buna örnek daha gösterilebilir. Örneğin; Dörtyol Beşikgöl, Payas çayı, Osmaniye Karaçay aynı tehdit altında olan Kuzuculu deliçay ve havzası gibi. Bu dere yatakları özellikle yaz aylarında denize ulaşamamaktadır. Ama yinede bitkisel yaşam suyun içindeki hayata göre daha şanslı yok olan balık türleri artık sadece hafızalarda kaldı. Karada mücadele devam ediyor. Avcıların elinden kurtulabilenler yok olmamak için direniyor. Erzin gökgöl havzası deliçay havzası ile bitki ve hayvansal yaşam açısından aynı özelliktedir. Doğu yönünde Deve çukuru mevkiinden başlayan havza Erzin yerleşim alanına kadar uzanır. Yerleşim alanının içinden akıp denize kadar uzanan dere yatağı sadece kış aylarında akış gösterir. Yaz aylarında yatak belli noktadan sonra kurudur. Batı uç noktası olarak Erzin yerleşim alanı gösterilebilir. Havzanın bitki örtüsü ağırlık olarak meşelik, kızılçam, Kara demircik ve fundalıklardan ibarettir. Ağaç çeşitleri sadece bunlarla sınırlı olmayıp, yoğunluğu bu ağaçlar almaktadır. Oldukça sık bitki örtüsüne sahip olan havzada, yoğun bitki örtüsünün altından güneşe uzanmaya çalışan Ardıç ağaçları ilginç boyut kazanır. Çünkü ardıç ağaçları oldukça düzgün yapı ve büyüklüktedir. Havzanın içinde sık bir şekilde olan ardıçlar sağlamlığı ebatlarının büyüklüğü yüzünden insanlar tarafından tahrip edilmektedir. Orman arazisini gençleştirme çalışmasından sonra daha bir gürleşen havza neredeyse içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Sık orman örtüsü hayvansal yaşamın çoğalmasına sebebiyet vererek özellikle bölgenin müdavimi olan karacalar açısından olumlu olmuştur. Mitisin karaca koruma sahasına yakın olan havzada ne yazık ki yoğun şekilde yapılan kaçak avcılık hayvanların neslini kurutma sınırına getirmiştir. Sağ kalabilen karacalar yakın havzalara göç etmeye başlayarak
Yakın havza ve vadileri yurt edinmişlerdir. En yakın havza olarak deliçayı tercih eden karacalar deliçaydaki karaca yoğunluğunu artırmıştır. Fakat avcıların elinden kurtulmaları imkânsız olan karacaları burada da aynı kader beklemektedir. Bugün neredeyse yok olma sınırındadır.
       Erzin havzasının en çok kayın ve gürgen barındıran bölümü kara oluk diye isimlendirilen Tekkoz tabiat koruma alanı ile sınır teşkil eden bu orman alanıdır. Tabiat koruma alanında bulunan bitki çeşidinin %90’ı gökgöl havzasında mevcuttur.
       İklim dengesinin yerine göre farklılık gösterdiği Amanos dağları vadinin veya havzanın genişlik, uzunluk, rakım ve konumuna göre değişir. Zirvelerinde karasal iklim ile deniz iklimi hâkim olurken kimi yerde de tamamen deniz, kimi yerinde ise karasal iklim hâkimdir. Zirvelerin ortak bitki örtüsü Karaçam, Sedir, Köknar, Ardıç yer yer kayın, meşe, akçaağaç ağaçlarıdır. Kıraç tepelerde ise bodur bitkiler mevcuttur. Sedir ve göknar ağacının en çok bulunduğu alan ise deniz iklimi ile karasal iklimin çarpışma merkezi olan Hınzırı ve Karagöz bölgesidir. Deliçay havzasının doğu uç noktası olan bölge bu ağaçlar açısından bir cennet sayılır. Ayrıca Hassa ilçesinin yaylası olan mığır tepesinin eteğindeki Çardak yaylası ve kuşçu dağı da bu ağaçları barındırır. Sarıseki, payas bölümünde kalan zirvelerde de rastlanan ağaçlar bu yoğunlukta değildir.
       Hınzırı ovasının içinden başlayan karaçay havzası ise Osmaniye ovasında son bulur. Havza daha öncede bahsettiğimiz gibi sürprizlerle dolu bir bölgedir. Hınzırı ova ve yaylasının içinde hayat bulan karaçay suyu irili ufaklı diğer dere sularını da içine katarak karaçay deresini ve havzasını oluşturur. Dere yatağındaki devasa çınar ağaçları, fındıklar piknikçiler için iyi bir mesire ortamı sağlar, oysa havza bununla sınırlı kalmayıp kendi içinde bir bulmaca gibidir. Bu yörede bulunması imkânsız diye düşündüğünüz bir bitki olmadık yerde karşınıza çıkıverir. O yüzden havza şu bitkileri bünyesinde barındırır diye kesin bir şey söyleyemiyoruz. Yöre için botanikçilerin yanıldığı şey de budur. Arazi sadece araba yolu kenarında kalan bölgeler incelendiği için daha içerilerde neler olduğu pek bilinmemektedir. Karaçay suyu da diğer dereler gibi aynı kaderi paylaşmaktadır. Gördük yaylası bölgesinden alınan Osmaniye içme suyu şebekesi dere suyunu azaltmıştır. Amanos dağlarının kuzey doğu yönünde kalan havza birçok yayla yerleşim alanını içinde barındırır. Bunların başında Hınzırı, Kellemen küllüsü, Gördük, Çomoğlu gelir. Yayla yerleşimlerinin birçoğunda sosyal faaliyet yoktur. Fakat çobanların kullandığı yayla yerleri keçiler tarafından tahrip edilmektedir. Karaçay havzası Osmaniye ili içerisinden akıp giden ve ovayı sulayan dere ile buluşur. Havzanın gerçek ismini bu dere verir. Bu derede yaşayan balık türleri ne yazık bilinçsiz su kullanımı ve avcılık yüzünden bitmek üzeredir.                                    
         Doğu Ak denizin incisi olan Amanos dağları bölgede üç il sınırı içinde kalır. Gaziantep, Hatay ve Osmaniye illerine canlılık kazandıran dağlar. Bu yörenin hem akciğeri hem de su ve besin merkezidir. En çok Hatay il sınırları içinde kalan Amanoslar, Hatay il sınırları içinde Erzin, Dörtyol, İskenderun, Belen, Hassa, Kırıkhan ile Samandağ ilçelerinin köy ve kasabalarını kapsar. Gaziantep il dâhilinde İslâhiye ve Nurdağ ilçeleri köy ve kasabalarını bünyesine alırken, Osmaniye ilinde ise Bahçe ilçesinin bazı köyleri ile Osmaniye kent merkezini dâhil eder. Yoğunluğun Hatay ilinde olması ister istemez bu dağların Hatay dağları olduğu kanısını doğurur. Fakat dağlar her ne kadar böyle görünse de 3 ilin ortak mekânı ve kullanım alanıdır. Yaz aylarında yaylaya çıkan bu 3 değişik kültür amanos dağlarında yaz ayında ortak bir payda da buluşurlar. Aslında 3 değişik kültür diye söylemekte yanlış olur çünkü Türkiye de köyden köye farklılık gösteren adetler ve görenekler olduğu düşünülür ise bu dağları paylaşan onlarca köy, kasaba, ilçe halkının oluşturduğu mozaik kültürün tanınmasına ve gelişmesine sebep olmaktadır. Buna en güzel örnek; Batı yamacında kalan Ufacık yaylasıdır. Doğu yamacının insanları ile batı yakasının insanları ufacıkta yaylamaktadır. Örnekler çoğaltılabilir. Bu gün bir anakent halini alan Osmaniye Zorkun yaylası ve Hassa Çardak yaylası gösterilebilir.
          Yaylacılık kültürü dağlarda yenilerde gelişme gösterse bile geçmişi oldukça gerilere dayanır. M.Ö. ve M.S. yaşayan Akadlar, Sümerler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve diğer birçok irili ufaklı kavim her ne kadar dağları yerleşim alanı olarak kullansa bile en çok Araplar ve Arap şeyhleri buraları yaylalık olarak kullanmıştır. Yayla kültürü toplumumuza da buradan geçmiştir. Sıcak çöl havasından kaçarak serinlemek için Amanos dağlarını tercih eden Arap şeyhleri bu kültürün yayılmasında en büyük etkendir. M.Ö. ki dönemlere rastlayan bu devir daha sonra Türklerin bölgeyi yurt edinmesi ile yoğunluk kazanır. Zaten var olan yayla kültürü devam eder. Bugün irili ufaklı – kullanılan kullanılmayan oldukça çok yayla mevcuttur. Yaklaşık olarak sadece 50 köyün yaylaya çıktığı düşünülür ise her köyünde en az 2 veya 3 yaylası olduğunu hesaplanır ise değer oldukça yüksektir. Fakat bu değerler ortalamadır ortalama dışında kalan köy ve kasabalar var ki bunlarında birçoğunun en az 10 ila 15 yaylası mevcuttur.
             Örnek; Deliçay havzası içinde kalan Kuzuculu Kasabasının kullanılan ve kullanılmayan tam 30 yayla yerleşimi dâhildir.
             Sarıseki Demirciler yaylası civarı en çok yayla yerleşimi olarak başı çeker değer olarak 32 yayla mevcuttur. Fakat yerleşimlerdeki hane sayısı az olup, Amanoslar da ki nüfus yoğunluğu deliçay havzasındaki yaylalarda ve Zorkun yaylası civarında yoğunlaşmıştır. Kuzuculu Bağrıaçık yaylasının 400, Üçkoz yaylasının 850 hane sayısı olduğu düşünülür ise 8000’e dayanan Zorkun yaylasının taşıdığı insan yükü ise az değildir. Her gün yükselen bir grafik ile bu oranlar hızla değişmektedir. İskenderun kısmında kalan Güzelyayla Müftüler, Sarımazı neredeyse yaylalıktan çıkıp yazlı – kışlı kalınan birer modern köy olmuştur.
          Amanos dağları yaylacılık faaliyetleri tehdidi altındadır. Dağların sorunu ne erozyon ne keçi nede diğer fonksiyonlardır. En büyük tehdit yaylacılıktır. Diğer fonksiyonların şimdilik aşırı yoğunluk kazanmadığı bölgeye yaylacılık konusunda acil eylem planı hazırlanıp çözüm getirilmelidir. Devletin geç kaldığı çözüm planı ise uygulayıcı olmadığı takdir de Amanos dağları için geç kalınmış olunacaktır. Yangın kadar tehlikeli bir şekilde ilerleyen yayla sektörü geri dönülmesi zor bir yoldur. Çünkü insanların evini yıkmaya kalkarsanız insanlarda size tepki verir. Kendi kendini yineleyen bir doğaya sahip olan dağlar dokunulmadığı zaman yeşeren kendi kendini tedavi eden yapıdadır. Oysa yaylacılık beton demek kalıcı demek doğanın tek düşmanı ve dostu insan demektir. Birileri kurtarmak için uğraşırken çoğunluk yok etmek için uğraşacaktır. Ama devlet kontrolünde bilinçli bir yaylacılık yaratılabilir ise dünyamızın bu kadar hızlı yok oluşuna bir nispette biz dur demiş oluruz.
     Amanos dağları dört ilin ortak değeridir. Bu iller, Kahraman Maraş, Gazi Antep, Osmaniye ve Hatay’dır. Fakat Amanos dağları daha çok Hatay dağları olarak bilinir. Çünkü en çok yüz ölçümü bu il sınırı içinde kalmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Amanos Daglari hakkinda bilgiler

Kuzuculu Kasabası'nın Tarihi

Eski Kelimelerimiz